Sıradan bir günmüş, Merkür adlı bir gezegen Samanyolu’nu izliyormuş ve Satürn diye başka bir gezegeni görmüş. O çok güzelmiş, onun halkası varmış. Çok güzel dönüyormuş ve kocamanmış. Merkür onu kıskanıp Jüpiter’in yanına gitmiş, her şeyi ona anlatmış. Jüpiter ise Merkür’ü alaya alarak “Sen kim, Satürn kim? Onun çok güzel halkaları var senin yok!” demiş.

Her zamanki gibi bir gündü ya da öyle olacaktı. Nehir, bahçesinde oturuyor ve gökyüzünü inceliyordu. Ona gökyüzü çok değişik geliyordu: Güneş, yıldızlar, bulutlar… Gökyüzüne dalmış bakarken birden çocuğu gibi gördüğü köpeği Bulut havlayarak yanına geldi. Belli ki acıkmıştı. Nehir, yerinden kalkıp Bulut’a mamasını verdi ve tekrar bahçeye geçti.

Bir varmış, bir yokmuş. Yıllar yıllar önce Nasreddin Hoca’nın iki yol arkadaşı akıllarına takılan bir soruyu sormak için Nasreddin Hoca’nın evinin yolunu tutmuşlar. Nasreddin Hoca’nın evine vardıklarında Nasreddin Hoca kapıyı açmış, onları görünce telaşla:

Bir gün üç arkadaş ortaklaşa bir arazi almışlar fakat hepsi farklı bir şey yapmak istiyormuş. Başta en büyük olan bilim insanı, konuşmuş: “Bu alan çok büyük, bu alana büyük bir rasathane yapıp hem yıldızları inceleyeceğim hem de oradaki bitkilerden yaralanarak ilaçlar yapacağım.” demiş.

 Kıymetli Büyüğümüz İbni -Sina,
 Bugün yazarlık dersinde senin kulağını çınlatmak istedim. Yazarlık dersinde konumuz tarihte yaşamış ve kültürümüze etki etmiş birine mektup yazmaktı. Konuyu ilk duyduğumda aklıma sen geldin ve sana bu mektubu yazıyorum. Bence mektup yazılacak bu konuya en lâyık kişilerden birisin.

Bir varmış bir yokmuş. Uzak ülkelerin birinde Mehmet adında bir adam yaşarmış ve onun Şeffettin adında bir arkadaşı varmış. Bir gün arkadaşı Şeffettin’e:
-    Şeffettin şu Sütçü Ahmet’e dava mı açsak?
-    Niye ki?
-    Niye olacak para kazanıp öç alalım diye.
-    İyi de nasıl?

Beş yıl önce evimize geldin,
Neşe kattın evimize.
Tuttum ellerini pamuk gibiydi.
Canım kardeşim!

Bir varmış, bir yokmuş. Eski zamanların birinde uzak bir köyde yaşayan bir çocuk varmış. Bu çocuk annesi ve babası ile yaşarmış. Sınıfının ise en başarılı öğrencisiymiş. Öğretmeni bir gün Lale’ye çok zor bir sınav yapmış. Lale, bu sınavı diğer öğrencilerden yirmi dakika önce bitirmiş. Öğretmeni onu tebrik etmiş çünkü sınavdan tam puan almış fakat Lale’yi bir şeyler rahatsız ediyormuş.

Canım Dedeciğim,
Okulumuzda “Ecdada Mektup” yarışmasının ilanını görünce babama, “ Kime mektup yazabiliriz?” diye sordum. O da “Senin mektup yazabileceğin kahraman gazi deden var. “ dedi ve bana destansı hayatını anlattı. Ben, senin daha bir yaşındayken yetim kalan kızın Penbe Hanım’ın torunuyum. 

Yıl 1915 Çanakkale Kızılağaç Köyü savaşı düşman taarruza geçmişti dört bir yandan saldırıyorlardı silah arkadaşlarım, kimi zaman üzerlerine yağan mermilerle, kimi zaman mayınlara, bombalara kurban gidiyorlardı ve teker teker şehit oluyorlardı. Düşman hala taarruzdaydı ve hala vahşice saldırıyorlardı ama bizim sayımız 40’a inmişti askerler görüyordum pes etti edecek.

Back to top