Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar şatolarında kral ile kraliçe yaşarmış. Birbirlerini sever ve çok mutlu bir şekilde yaşamlarına devam ederlermiş. Zulüm etmediği için halk onları çok severmiş ama hiçbir zaman halkın arasına karışmaz, onların halini hatırını sormazmış.
Çeşitli bir hastalık çıkmış ülkenin her yerine yayılmış. Hasta olan halkın çoğunluğu ölüyormuş. Kral buna bir çare bulmak için her yola başvurmuş. Kral çok inançlı biriymiş. Gözleri yaşlı bir şekilde kutsal kitabına bakmış.Okumuş ve şifa olacak , yol gösterecek bir işaret aramış. Kral ne yapacağını bilemediği için ülkenin dört bir yanından alimleri getirtmiş. Bütün alimler toplanmışlar ve Kral’a fikir verebilmek için bir araya gelmişler. Ancak gün bittiğinde hiçbiri tam bir öneri veremediği gibi kralı rahatlatacak hiçbir şey diyememişler. Çünkü maaş alan ama gönlünü bu yola adamamış kimselermiş.
Kralın ülkesinde , ormanda yaşayan bir aile varmış. Fakir ama mutlu bir aileymiş. Kızları topaç ve tatlı burnu yüzünden BİBLO burunlu kız diye anılırmış, abisi ise çok akıllı ve kısa boylu imiş. Kısa boyu yüzünden köylüler ona ÇANTA boylu çocuk derlermiş . Kralın ülkeyi kurtarmak için alimleri toplantıya çağırdığını ve hiçbir çözüm bulunamadığını duymayan kalmamış. Babaları Biblo Burunlu Kız ve Çanta Boylu Çocuk’a salgını ve zararlarını anlatmış , çok etkilenmişler.
O gece ikisi de rüya görmüşler, sabah olduğunda heyecanla anne babalarına koşmuşlar, birbirlerini fark etmeden. Rüya gördüm ! , rüya gördüm ! diye bağrışmışlar.
Babaları sakin olun çocuklar, nedir bu haliniz. Sırasıyla konuşun, dinleyeyim demiş. Sözü hem küçük olduğu için hem de kız olduğu için nezaketen Biblo burunlu kıza vermiş.
Biblo Burunlu Kız,heyecanla anlatmaya başlamış; Rüyamda binlerce koyun, kuzu, koç gördüm. Hepsi telaşlı ve birbirlerine çarparak koşuyorlardı. Ben çok korkmuştum..Sizde yanımdaydınız ve birbirimize sarılmıştık. Sonra birden gökten beyaz elbiseli beyaz sakallı bir zat indi. Bir elinde ekmek vardı, diğer elinde su tası vardı. Koyunlar , koçlar, kuzular birden durdular ve zatın yanına yaklaştılar. Bu zat hepsine tek tek, önce ekmek yedirdi, ardından su içirdi, ayrıca hepsinin başını okşayıp, onları başlarından öptü. Hepsi çok mutlu ve huzurlu oldular, biz de gözyaşları içinde kaldık. Bu manzara hala gözümün önünden gitmiyor, diye anlattı.
Çanta Boylu Çocuk hayretler içinde baba demiş, ben de aynı rüyayı görmüştüm, inanılır gibi değil demiş..Babası , az okumuş olsa da çok ihlaslı biriymiş. Çocuklarının gördüğü rüyanın yorumunu anlamış ve evden ayrılıp, kralın yanına doğru yola çıkmış.
Saraya geldiğinde ,görevlilere durumu arz etmiş, kral kendisini buyur etmiş.
Çocuklarının gördüğü rüyayı anlatan baba, nasıl yorumladığını da anlatmış. Kral babayı dinledikten sonra, eşini ve çocuklarını yanına çağırmış. Yürüyerek halkın dolaştığı meydanalara gidip halkın arasına karışacaklarını duyurmuş. Hep birlikte halkın arasına karışmışlar, onların dertlerini dinlemişler, yemeği olmayan yemek, giysisi olmayana giysi, derdi olana derman olmuşlar, büyüklerin elllerini öpmüşler, küçüklerin saçlarını okşamışlar. Yer sofralarına oturup üstünlük taslamadan halka hem maddi , hemde manevi ekmek ve su vermişler. Ertesi günden itibaren ülkede hastalıklar azalmış, herkes güleryüzlü ve neşeli bir hal almış. Kral eski günlerinden daha mutlu ve huzurlu imiş.
Artık neyi eksik yaptığını, nerede hata yaptığını biliyormuş..
Ülkenin kurtuluşuna vesile olan Biblo Burunlu Kız ve Çanta Boylu Çocuk, kalan ömürleri boyunca sarayın baş misafiri sayılmışlar. Sevgi , saygı ve ikram görmüşler.
Onlar ermiş muradına , biz çıkalım kerevetine….