Büyük dağlar ile çevrili bir ülkede, binbir güzellikler sunan büyük bir göl varmış. Halkın su ve her ihtiyacı bu gölün sayesinde sağlanırmış. Göl kenarında bir ülkenin görkemli sarayında padişah ve ailesi yaşarmış.
Padişah bir gün bütün çocuklarını yanına çağırmış. Bu sarayda saklanmış ve İslam bilginlerinin ürettiği bir terazi var. Kim bu teraziyi bulup onun gücüne hükmedebilirse hanedanlığı ona teslim edeceğim. Hadi aramaya başlayın, demiş. Sonra bütün çocukları aramaya başlamış. Kimisi kilere, kimisi mahzenlere,kimisi de hazineye bakmış. Birisi gitmiş taa kulenin tepesine tırmanmış. Hatta biri terazinin sarayda olduğunu unutmuş ve göle girip dibine kadar her yerini aramış. Ama birisi de padişahın herkesi karşıladığı bir odaya gitmiş. Padişah, geldiğin yer doğru ama nerede bu terazi?, diye sormuş. Hayret ortada hiç terazi yokmuş. Ondan sonra zeki çocuk anlamış ve şöyle demiş:” Babacığım asıl terazi sizsiniz. Bunca yıl ülkenizi adaletle hükmetmiş bir hükümdarsınız. Sizden daha iyi bir terazi düşünemiyorum, dediği anda iki adam belirmiş. Bu adamlar o kadar anlaşmazlığa düşmüş ki birbirlerinin evini taşlamaya, birbirleriyle sürekli kavga etmeye başlamışlar. Bir ara fazla abartıp birbirlerini az daha gölde boğuyorlarmış. Bizim genç bu iki adamı sakinleştirdikten sonra sorunun ne olduğunu dinlemiş. Sorunlarını adil bir şekilde çözünce iki adam gölün kenarından kaybolmuş. Padişahın bu zeki oğlu ülkenin padişahı olmuş. Adaletle yönetilen bir ülkede oldukları için bütün halk huzur içindeymiş ve gölün nimetleri ile sonsuza kadar bolluk ve bereket içinde yaşamışlar .