Şehrin bulutları göğe kadar inmişti, tüm göğü kara bir şekilde kaplıyordu resmen. Hepsi birer birer ağlıyordu. Gözyaşları insanların kafasına nazikçe yerleşirken onlardan kaçmayan tek birisi vardı; onları hisseden, bulutlarla üzgünlüğünü paylaşan genç bir ressam vardı.
Bu adam çok sevilmezdi. Herkes onun resimlerinin bir tür karalama ve saçmalık olduğunu söylerdi ama bilmedikleri şey, ressamın o resme eklediği duygularıydı. Sadece parmaklarının nazikçe hareket ederek duygularını bir kâğıda aktarırdı fakat kimse onları beğenmez, dalga geçer, atardı bir kenara.
Ressam ilerledi bir köşeye, kara kara düşündü yağmura bakarken. Birden “Pat!” diye bir ses gürledi adamın zihninde. Hayır, bu sesi başka kimse duymamıştı; bu ses ilhamın gürlemesiydi. Genç adam, aldı eline dükkâna ait olan bir kâğıdı ve başladı kâğıda bir şeyler karalamaya. Yağmurun sesi, hissi… Bir başkaydı sanki. Adamın kullandığı yağmurun rengine benzer açık mavi tonu, hafifçe eklediği gri bulutlar… Hepsi içinde bir şeylerin kıpraşmasına neden oldu. Resmin görüntüsü garip bir şekilde ressama huzur vermişti. “Bunların yaratıcısı ne kadar da uğraşmış böyle! Renkler paletimden fırlamış sanki verdiği duygular da kalbimden.” diye geçirdi içinden genç adam.
O gün, o genç adam ilk defa yürekten ısıtan duyguların ona çizdiği yolu takip ederek bir resim yapmıştı. İlk defa hoş bir hava salgılıyordu bir resmi; çünkü hoş duygularla yapmıştı bunu.
Ve o gün genç adam yağmurun soğuk ama sessiz huzurunda uyuyakalmıştı. Ayrıca o resmi gören insanlar şaşkınlık içerisinde fotoğrafını çekmek istediler. Bu da genç adamın bazı teklifler sonucunda kendisini daha ünlü yapmasını sağlamıştı. Bu, genç bir ressamın yağmurdan ilham alarak resim çizip ünlenmesinin öyküsüdür.