Tam 10 yıl oldu. 2015 yılında adım atmıştım Türkiye’ye. Hiç bilmediğim bir ülke hiç bilmediğim bir dil hiç bilmediğim bir kültür. O zamanlar kardeşlerim arasında en geç uyum sağlayan bendim aslında, Türkiye’ de olduğumu bile bilmiyordum. Bana Türkiye’ye gelme nedenimizin babam olduğu söylendi. Babam, elektrik mühendisidir.
Yüksek lisans yapmak için Türkiye’ye gelirken bizi de yanına getirmeyi ihmal etmedi tabii.
Ben şehitler ailesinden gelen Filistinli bir gencim. Vatanıma hayırlı bir genç olmak için ilk adımımı beni büyüten Nadide Okullarıyla attım. Kendimi bildim bileli bir “Nadide” öğrencisiyim. Türkçeyi, İngilizceyi, feni, matematiği hatta Arapçayı bile öğrendim kısacası hayatı öğretti bana Nadide. Ona çok şey borçluyum. Tüm bunlara rağmen vatanıma karşı özlemim günden güne ilk günkü hızıyla arttı. Oradaki arkadaşlarımı, kuzenlerimi, halalarımı ve en önemlisi ailemi çok özlüyordum. Onlar savaşta bense refahta olduğum için tarif etmekte zorlandığım bir buruklukla başlıyordum güne. Tabii ki şükrediyordum Allah’a bana bu hayatı bahşettiği için.
Bir zamanlar dilini, kültürünü, ırkını bilmediğim bu yer bana ikinci bir vatan bir ırk vermişti. “Onlar” diye andığım insanlar “biz” olmuştu. Aidiyet hissettiğim bu topraklara, beni büyüten bu ülkeye bundan sonra benim emek harcamam gerekir. Türkiye’nin bana katığı tüm erdem ve değeri davranışlarımla görünür kılmayı borç bilirim. Çünkü benim bu vatana bir borcum var!..